Dokuz günlük bayram tatilinin ardından Dalyan'dan mandalin ve limon bahçelerinin arasından doğa harikaları ve bir tutam tarih getirdim sizlere....
Nasıl tatil seversiniz bilmiyorum ama sonbahar ve ilkbahar tam bana göre tatil zamanı hele birde gittiğim yer sessiz sakin ise ki genelde böyle yerleri tercih ederim işte tam bir dinlencedir benim için....
Dalyan'a gitmek görmek isteyenler yada merak edenler için ben gördüklerimi sizlere aktarmak istiyorum ama mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum benim gibi aklınız ,gönlünüz ,gözünüz oralarda kalacaktır eminim.....
İzmir'den Dalyan'a gitmek için öncelikle Muğla'yı geçiyoruz eşsiz manzarasızla kısa bir süre sonra Sakargeçit'e geliyoruz....

Kendinizi kuşlar kadar özgür hissettiğiniz bu manzara karşısında biraz mola vermemek bu güzelliğe haksızlık olur....
Sakargeçit'den sonra Gökova sonrada Köyceğiz'i geçip Fethiye yol ayrımından doğruca ilerleyip Ortaca'ya gelmeden Dalyan yoluna sapıp 10 km kadar ilerliyoruz ...
Yol boyunca sonbaharın o muhteşen sarı tonlarındaki ağaçların arasından 10-15 dakika sonra Dalyan'dayız...
Dalyan'a girer girmez kalabileceğiz bir çok apartlar var...
Biz Işık Hotel de kaldık hemen girişte solda .....
Apart sahibesi Zümral hanım kiracılarına evine gelinmiş misafirler gibi dayranıyor güler yüzlü ve çok neşeli bir Hanım.....Yalnız apartlarda kızartma ve balık pişirmek yasak olduğundan kendi restorantının mutfağını misafirlerine açıyor.....Hatta bir gün Zümral Hanım tüm gününü bana ayırarak çevreyi dolaştırdı dağlardan topladığı otları kavurarak öğle yemeğine davet etti ne otlarıydı tam olarak bilmiyorum üzerine turunç sıkılarak yeniyor bu kadar lezzetlisini hiç yememiştim havası çok temiz insan bütün gün gezdiği halde hiç yorgun hisstmiyor kendini her sabah 6-7 arası uyandım.....
Her gün kahveler Zümral abladandı adı gibi yüreğide güzel Zümral ablaya çok teşekkürler........

Ve kaldığımız apartan bir görüntü odamız bolkonun solundaki odaydı.....
Bir de apartın kedisi varki çok tatlı kapıda bekliyor bir türlü şöyle güzelce resmini çekemedim ne zaman fotoraf makinasını görse hemen koşup geliyor ....
Adıda Orange.....( Portakal )
İlk gün öğleden sonra geldiğim için pek dolaşma fırsatımız olmadı ertesi gün ilk iş kanala doğru yürüyüş yapmak oldu ....
Bir kaç yüz metrelik yol boyunca rengaren çiçekler bize refakat etti...
Japon gülleri tüm ihtişamıyla göz alıcı....
Begonviller ise en güzeli benim der gibi gökyüzünen maviliğinde şımarıyorlar.

Mor ve pembe renkleriyle sarmaşıklar.....
Buralar bizden sorulur der gibicesine her yerleri sarmışlar hatta boş arsaları bile ele geçirmişler...
Ve adını bilmediğim menekşeye benzeyen zarif ve nazlılar....
Hemen hemen her evin önünde pastel tonlarındaki pembe sarı ve beyaz renkeriyle kocaman tütün çiçekleri...
Kısa bir yürüyüşün ardından kanaldayız, burada yüzlerce tekne var sezon sonu olduğu için bir çoğu turlara çıkmıyor .... Bu teknelein bazıları haftada bir gün Köyceğiz'e yolcu taşıyormuş zamanımız kısıtlı olduğu için Köyceğiz göl gezisini bir başka sefere erteledik....
Kanal boyunca oturabileceğiniz restoranlar cafeler var ama biz karşıya geçip Kaunos'a çıkmak istiyoruz ...
Bunun için 3-5 kişilik kayıklar var bunlardan biriside Sevim Hanımın kayığıymış bir kadının bu işi yapması çok hoşuma gitti sıram geldiği halde başkalarına sıramı vererek Sevim Hanımın kayığını bekledim...
Karşıya geçiş sezon içi 3.5 tl ama sezon sonu olduğu için 1 tl...
Bir de " imamın kayığı " deyimini duymuşsunuzdur herhalde bunun ne demek olduğunu hiç düşünmemiştim ama gerçekten Dalyan'da imamınkayığı var....
Evet imamın kayığı var çünkü mezarlık karşı yakadaymış bu yüzden vafat edenleri bu kayığa koyarak karşıya geçirip defnediyorlarmış....Bunuda öğrenmiş oldum.. Boşuna dememişler çok gezen bilir diye :)
Ve karşı yakadayız buradan yürüyerek Kaunos 'a doğru ilerliyoruz yaklaşık yarım saat kadar bir yürüyüş sol tarafımızda dağ sağ tarafımızda limon , mandalin bahçeleri ve ara ara rastladığımız evler bu evlerde nar suyu ve nar ekşisi yapılıyormuş Kaunos 'a kadar yol gitdikce dikleşiyor her adımda manzara genişliyor.....
Yarım saatlik yürüyüşün ardından bir dönem liman kenti olan tepe ki o zamanlar burası tepe değil deniz kıyısıymış yani ardımızda kalan manzara denizin altındaymış altı uygarlık ve yüz yıllar geçiren Kaunos' a gelince tarihe yolculuk başlıyor....
Halen kazılar ve çalışmalar devam etmekteymiş her geçen gün tarih gün yüzüne çıkıyor...
Kaunos'dan aşağı tarafa bakınca Dalya'nın diğer kanalları ve ara ara göllerlerle karşılaşıyorsunuz ..
Dayanamayıp daha yakından gölü görmek için tepeden aşağı doğru iniyorum ......
Epey gezinip ,dinlenip bir şeyler yedikten sonra tam çıkmak üzereydik ki çıkış kapısının yanında bir bey bizi selamladı adı Mehmet Varol muş oğlu gişe görevlisiymiş onu ziyarete gelmiş çay yapmışlar bizede ikram ettiler derken sohbet başladı ....
Mehmet amca 70 yaşında ve gençlğinde Kaunos'un kazı çalışmalarında çalışmış kökeni Toros yörüklerinden; geçmişine kökenine aslına ve tarihine sahip çıkmış bir adam sadece sahip çıkmakla kalmamış kendisine ait Köyceğiz'e bağlı Çandır köyünde Yörük Kültür evi varmış yani bir müze 400 yıl öncesine varan teknolojiden uzak tamamen el ürünleriyle yapılmış ürünleri toplamış ücretsiz kendi evinin bahçesinde bunları halka sunmuş Mehmet amcanın tek isteği bunlara sahip çıkılması özellikle çocukların bunları görmesi tanıması..
Bir çok yerde Mehmet amcanın bu müzesi yayınlanmış bakanlar kendisini ziyaret edip kutlamışlar....
Mehmet amca oraların tarihini kültürünü "bir zamanlar sizin şu an altında oturduğunuz çitlenbik ağacı ben çocukken fidanlı" deyişiyle akıcı ve güzel anlatımıyla sonlandırarak bizleri uğurladı.. Öyle güzel anlattı ki adeta ruhum doydu. Mehmet amca ilkokula bile gitmemiş buna rağmen araştırıyor, öğreniyor ,öğretiyor, kitap yazıyormuş sanırım kitabı yakında çıkar.....Çandır köyüne hemen gitmek istedim ama maalesef vaktimiz yetmedi bunuda bir sonraki sefere erteliyerek vedalaştık.Mehmet amcaya uzun ömürler dilerim ki böyle insanlara çok ama çok ihtiyacımız var....
Ve artık hava kararmadan Dalyan'a gitmek için tekrar tekneyle karşıya geçmemiz gerek....
Tabi Sevim Hanımı bekliyorum ......
Sevim Hanım tekneyle karşıya yolcu geçiriyor bizi görünce " beklegonnn hindi geliyom diye sesleniyor ".....
Karşıya geçtikten sonra meydandayız gördüğünüz gibi Dalya'nın sembolu olan caretta caretta heykeli var...
Biraz alışveriş yapmamız gerek ve akşam yemeği için balık almak istiyoruz tavsiye üzerine meydandaki DALKO ya giriyoruz ( Dalyan Su Ürünleri Koperetifi ) burada balıklar günlük geliyormuş gerçektende çok hesaplı ve taze iki kefal alıyoruz , balıklar için ne kadar ödedim dersiniz? iki orta boy kefale 2.75 tl evet sadece taptaze günlük balık için 2.75 tl ödedim....Ohhhh burası cennet :))
Buraya kadar gelmişken hediyelik eşyaları gezmemek olmaz .....
Hediyelik eşyelerın çoğu ceratta ceretta figürlerinden oluşuyor.....
Hak geçmesin herkese minik telefon süsü olan ceretta caretta oluyoruz...Aparta dönüp akşam yemeği için balıklarımızı pişiriyoruz.....Akşam sohbet edip ertesi günü Ortaca pazarına gitmek üzere sözleşip erkenden yatıyoruz....Öğleye doğru Ortaca gidiyoruz....
Ortaca Dalyan arası 15 dakikada bir minübüsler var bu arada dikkatimi çeken bir şey oldu minübüsde yolcular inerken o kadar rahat ki sakin sakin araçtan iniyorlar minübüste yakını kaldıysa vedalaşma selam faslı derken araçtan inmeleri hayli zaman alıyor hatta inip kapıda gerileni bile gördüm :) ve minübüs söferi hiç bir şey demiyor sakince yolcusunun ahesde ahesde inişini bekliyor burda olsa adamı döverler valla bunuda emin bi şekilde buraya yazıyorum :))
Ortaca pazarı bana göre küçük ama her şey çok taze ve doğal ....
Pazardan neler aldım :
1. Bazlama ( Köylü kadınlar tarafından evlerde saçın üzerinde pişiriliyor yarım yada bütün alabilirsiniz)
2. Nar ekşisi ( evlerde yapılıyor deli nardan yaptık çok ekşi diye tanımlanıyor )
3. Salatalık ( uzun salatalık 3 tanesi 1 kg yu geçiyor...)
4. Kabak ( üzerlerinde ele pek batmayan dikenleri var )
Değişik bir kabak türü Rodos kabağı diye satılıyor çok lezzetliymiş bir de tohumları yokmuş dikmek için bir tanesini kavanozun üzerine yerleştirip aydınlık bir yerde ortasından dal çıkarmasını beklemek gerekiyormuş ortalama 3-4 ay kadar sürüyormuş kabakların biri hariç diğerlerini arkadaşlara dağıttım bir tanesinide dedikleri gibi kavanozun üzerine yerleştirerek dal çıkarmasını bekliyorum....
Çıkarsa onuda ilerleyen yazılarımda sizlerle paylaşırım....
Bir başka günde sevgi yolunu gezdik...
Sonbaharın eşsiz güzelliği ve sessiz dökülen yapraklar arasında nasılda sevgi yüklü...
Yol boyunca sol tarafınızda mandalin limon bahçeleri ara ara muhteşem villalar sağ tarafınızda ise kanal ve oturup dinleneip bir şeyler içebileceğiniz ahşap teraslar var hatta burada balık tutabilirsiniz....
Ahşap terasların karşısında yani dağın yamaklarında çamur banyoları var....
Bunlarda bir sonraki sefere ertelendi....
Buralarda gezilecek çok güzel yerler var daha İztuzu'na gidemedim .....Her yaz sonu İztuzu plajına caretta carettar yumurtalarını bırakıyor bunları görmek isterdim..
Kral mezarlarına sadece karşıdan bakabildim bunuda listeye alıyorum bir dahaki sefere kral mezarlarına çıkmak istiyorum ...Kralların inanışına göre mezar ne kadar yüksekte olursa Allah'a o kadar yakın olunurmuş...
En güzel görüntüyü en sona sakladım ....Mavi yengeçler.....
Dalyan'da turister pek bir rağbet ediyor mavi yengeçlere, görüntüsüyle büyüleyici olsada yengeç yemek bana göre değil :))
Her güzellik gibi tatilinde sonuna gelindi geliş ne kadar heyecanlıysa dönüşümüzde o kadar hüzünlü oldu ..
Önce Orange ( gidişimiz pek hoşuna gitmedi ) sonrada Zümral Hanım bizi uğurladı.....
Aklım ,gönlüm, gözüm oralarda kaldı .....İnsanları çok sıcak sokaklarda kimle karşılaşırsanız mutlaka selam veriyorlar kendinizi huzur ve güven içinde hissedebileceğiniz bir yer kapı kiliti nedir bilmiyor burada insanlar, daha ne olsun bundan ala güven olur mu ?
Sevgiyle kalın gidin görün benden de selam götürün oralara ve kendiniz için bir demet huzur alın gelin Dalyan'dan...Gittim,gördüm, beğendim,tavsiye ediyorum....
Sevgiler...........
Yıldız.........
Read the rest of the Post >